Konumuz Arkadaşlık
Kendi seçtiğimiz ailemiz, sırdaşımız, dostumuz, hayat hediyelerimiz… Bugün konumuz arkadaşlık.
Yeri gelir uykularımızı kaçırtır yeri gelir gülmekten ağlatır. Arkadaşlık ilişkilerimiz, farkında olmasak bile, hayatımızın önemli bir kısmını kapsar. Doğumdan ölüme uzanan yolculukta bize eşlik eden bir arkadaş hep vardır; doğum arkadaşı, oyun arkadaşı, okul arkadaşı, sıra arkadaşı, lise arkadaşı, iş arkadaşı… Arkadaşlığa önem vermeyen biri yoktur bu hayatta.
Medium üzerinden yazımı okumak için buraya tıklayabilirsin…
“Arkadaşlık” kendimi bildim bileli benim için hep hassas bir konu olmuştur. İnsanlarla kolayca arkadaş olan bir sosyal kelebek olmadım hiçbir zaman. Yakın arkadaş kategorim için çok seçici biriydim ve bu yakınlığı sağlayabilmek benim için yaklaşık 4 yıla tekabül ettiği için yakın arkadaş listemde az ama öz kişi vardır. Temeli yıllar içerisinde atılan yakın arkadaş ilişkilerimin de hayatımda yeri ve önemi oldukça büyüktür. Bugüne kadar kurduğum arkadaşlıkların ömrümün sonuna kadar süreceğine inanmıştım, fakat yanılmışım.
Çevremden çoğu zaman “filan arkadaşımla artık görüşmüyorum”, “zamanla iletişimimiz azalmaya başladı ve koptuk” gibi sözler duyuyordum eskiden ve tuhafıma gidiyordu. İnsan yakın arkadaşını hayatından çıkarır mıydı hiç? Ancak 25 yaşıma gelince bunun normal bir durum olabileceğini kavradım. Süreç içerisinde bazı arkadaşlıkların sonucu kopmak oluyor, tıpkı yaşam-ölüm dengesi gibi…
Arkadaşlık kavramı üzerine uzun zamandır düşünüyorum. Bu zamana kadar kurduğum arkadaşlık ilişkilerim, eskiden birlikte yaşadıklarımız ve şimdiki geldiğimiz durum, sırlarımız gibi konularda düşüncelere dalıyor ve işin içinden çıkamıyordum. Bu nedenle bu konu hakkında podcast/video/makale olup olmadığına baktım ve karşıma istemediğim kadar çok kaynak çıktı. Meğer herkes arkadaşlıkla ilgili problem yaşıyormuş!
Yaptığım araştırmalar sonucunda elde ettiğim bazı ilginç bulgular oldu. Arkadaşlıkların bitmesinin bazı biyolojik sebepleri var, bunlardan en önemli iki madde; yaş ve beyin gelişimi. Evet, yaşımız ilerledikçe bazı arkadaşlıklarımız bitecek, bitmeli. Mekanizmalarımız değişim ve gelişim odaklı çalışıyor, bu nedenle 10 yıl önce doğru olduğuna inandığımız şeyin bu yaşımızda tam aksine inanabiliyoruz. Bazı karakter özelliklerimiz daha belirgin hale gelirken, bazılarıysa önemli derecede form değiştiriyor. Örneğin belli bir yaştan sonra daha az empatik biri olabiliyor veya kişisel gelişimimize daha çok odaklanıyor ve hayatı daha farklı bir gözden görmeye başlıyoruz. Hal böyle olunca eski davranış özelliklerimizle kurduğumuz arkadaşlıklarımız da zaman içerisinde hasar görmeye başlıyor.
Bir diğer konuysa beynimiz. Beyin gelişimimiz bazı arkadaşlıklarımızı bitirebiliyor. Evet, doğru 😄 beynimiz bize kontrol edemeyeceğimiz şeyler yapıyor. Yirmili yaşların ortalarına geldiğimizde, beyin gelişimimiz olgunluk seviyesine ulaşır. Özellikle prefrontal korteks — beynimizin ön bölümü — rasyonel kararlar almamızı sağlayan ve karakterimizle yakından ilişkili olan kısımdır ve 25 yaş civarında gelişimini tamamlar. Şunu da belirtmek gerekir ki 25 yaş bir eşik değer değildir, beyin gelişimi kişiden kişiye göre değişiklikler göstermektedir. Bu da demek oluyor ki çocukluğumuz, ergenliğimizde ya da üniversite dönemlerinde kurduğumuz arkadaşlıklarımız 20li yaşların ortasında, zihnin daha berraklaştığı, kabul edilme ihtiyacından ziyade ne istediğini bilen bir hale gelince “çok sağlam” dediğimiz arkadaşlık ilişkileri bile sallantıya girebiliyor. Tıpkı doğum-ölüm dengesi gibi bazı arkadaşlıkların da zamanı gelince bitmesi ve yerine yeni insanların gelmesi gerekiyor.
Son dönemlerde benim bilinçli kontrolümün dışında bazı arkadaşlarımla arama mesafeler girdi. “Artık bu arkadaşlık bana zarar veriyor” dediğim noktada umutsuz bir durumu düzeltmeye çalışmak yerine akışına bıraktım ve bazı arkadaşlarımla arama mesafe koydum. Bu bir anda verilen bir karar ve ani bir şekilde uzaklaşma şeklinde gerçekleşmedi, aksine zaman içerisinde yavaş yavaş gelişen bir durum oldu. Bu zamana kadar yalnızca bir arkadaşımla net bir şekilde iletişimimi kopardım; bu ise çok ekstrem bir durum nedeniyle oldu. Diğerlerinde ise süreç içinde yavaşça uzaklaştık. Biten ya da eski samimiyetini kaybeden arkadaşlıklarda da tıpkı sevdiğimiz birini kaybetmişiz gibi yas tutabiliriz. “Evet ben bu arkadaşlığın devam etmesi için umudumu yitirdim ve emek vermeyi bıraktım ama belli ki o da emek vermek istememiş ve bu arkadaşlığın bu hale gelmesine razı olmuş” diye düşünebiliyor insan, ya da “gerçekten değer verseydi arayı düzeltmek için bir şeyler yapardı” gibi gerçekleşmeyen beklentilerle kendini daha da üzebiliyor. Bazen de tüm uyuşmazlıklar unutuluyor ve düşünülen tek şey birlikte geçirilen mutlu anılar oluyor. Tüm bunlar yas sürecinin bir parçası olarak hayatımızda yer edebiliyor.
Yaptığım gözlemler sonucunda her insan için farklı bir arkadaşlık tanımı olduğunu fark ettim. Kimine göre arkadaşının tüm özel hayatına hakim olup hayatındaki her anı paylaşmak iken kimine göre “dert ortaklığı” anlamına geldiğini gördüm. Kimisi sadece eğlence ve güzel anları paylaşmak için arkadaşlık kurarken kimisi bir amaç birliği doğrultusunda karşılıklı çıkar ilişkisine dayalı ilişkiler kuruyor. Arkadaşlık tanımı her ne olursa olsun tüm bunların bana göre tek bir ortak noktası var; “paylaşmak”.
Bana göre arkadaşlık, ‘paylaşmak’ ve ‘anlamak’tır. Ebeveynlerimizle kurduğumuz ilişkinin aksine arkadaşlıklarda benzer yaşlarda benzer düşünce yapısına sahip insanlarla hayat deneyimlenir, yeri geldiğinde hatalar yapılır, bazen bu hatalara beraber gülünür bazense beraber altından kalkılır. Üst bir otorite gibi yargılamak yerine birbirini anlamaktır arkadaşlık. Bu nedenle özellikle yakın arkadaşlıkta insanlar çok iyi anlaştıklarını düşündükleri için bazen sözsüz beklentilere girebilirler, ve sırf bu nedenle tartışmalar yaşanabilir. Bu nedenle bugün en yakın arkadaşlarımız, bir gün en büyük düşmanlarımız olma potansiyeline sahiptir.
Bu benim beklentim. Senin sorumluluğun değil.
Bilincinde olamayabiliyoruz çoğu zaman yakın ilişkilerde. Karşılanmayan beklentilerin üzerine bir de iletişimsizlik eklenince kalp kırıklıkları daha şiddetli oluyor, daha büyük tartışmalar ortaya çıkabiliyor. Bu mükemmel ilişki toksik bir hale evrilebiliyor.
Bu anlarda çoğumuz aynayı kendimize çevirmeyi unuturuz çoğunlukla. Genelde suçlu olan taraf karşıdaki kişi olur, o hatalı davranmış, o kırıcı konuşmuş, o arayıp sormamıştır. Doğan Cüceloğlu’nun Polat Doğru ile birlikte sunduğu bir programında, arkadaşlık içinde nefis bir öğrenme potansiyeli olduğunu söylemişti. Bu noktadan bakınca, özellikle arkadaşlık ilişkisinin darbe aldığı durumların muhteşem bir yaşam deneyimi fırsatı sunduğunu düşünüyorum. Kendi biten arkadaşlıklarıma baktığımda fark ettim ki ben her ne kadar arkadaşlarıma çok kıymet versem de, benim için arkadaşlığın tanımı olan paylaşma eylemini tam olarak gerçekleştirmediğimi gördüm. Ben birilerine arkadaşlık ediyordum ama başkalarının bana arkadaşlık etmesine izin vermiyordum. Bu da kendimi anlaşılmamış hissettiğim durumlara sürüklüyordu beni.
Arkadaşlık ilişkileri içerisinde kendin olarak var olabilmek yapması zor ama bir o kadar da önemli bir etmen. Kendin olarak var olmayı kabul etmek bir noktada bazı insanlar tarafından onaylanmamayı, hatta yeri geldiğinde yalnız kalmayı göze almak demektir. Yakın arkadaşlıkta da durum böyledir. Süreç içerisinde değişen davranış kalıplarımız, inançlarımız, bakış açılarımızla birlikte bu değişimi çevremize kabul ettirmek her zaman mümkün olmayabilir. Bu dönemlerde, ilişkilerimizde kendimiz olarak var olabilmek, kişisel bütünlüğümüzü koruyabilmek için sınırlarımızı biraz belirgin hale getirmek gerekebilir. Yakın arkadaşlıkta çoğu zaman sınır koymak zorlayıcıdır. Bu zorlanmanın sebebi ise kişinin kendi sınırlarına dair yetersiz bilgiye sahip olması ya da onaylanmama korkusundan kaynaklanır genellikle. Bu nedenle yakın ilişkiler manipülasyona en yakın olduğumuz ilişkilerdir bana göre. İster yakın arkadaşlık, ister romantik ilişki, isterse aile ilişkisi olsun, insan kendi varlığını hiçbir kaygıya düşmeden sürdürebilmelidir. “Ama sen şöylesin”, “Senin bu huyunu hiç sevmiyorum”, “Biraz şöyle ol” tarzında iyi niyetli gibi görünüp temeli kötü niyetlere dayanan yorumlara takılmadan, hatta yeri geldiğinde bu sesleri susturarak ilişkilerinde kendi kişisel bütünlüğünü sürdürebilmeli insan.
Hayatımıza giren her bir insanın bir amaçla hayatımıza girdiğini ve iyi ya da kötü bize mutlaka bir şeyler katacağına inananlardanım. İnsanlarla kurduğum ilişkiler, yaptığım gözlemlerle bu yazıları yazabiliyorum. Hayatıma dokunan herkese teşekkürlerimle. 🫂
Peki siz hiç yakın arkadaşınızla problem yaşadınız mı? Bir arkadaşlığın sonuna geldiğinizi anladığınızda ne yaptınız? Yakın ilişkilerinizde kişisel bütünlüğünüzü koruyabildiğinizi düşünüyor musunuz? Yorumlarda düşüncelerinizi benimle paylaşmanız beni çok mutlu eder!
Gelecek yazıda görüşürüz. 👋🏼☕️
Kaynaklar;
İnsan beyni gerçekten de 25 yaşında olgunlaşıyor mu?